İçeriğe geç

Akkiz hastalık ne demek ?

Akkiz Hastalık Ne Demek? Bir Gencin İçsel Mücadelesi

Başlangıçta Bir Soru, Sonra Bir Gerçek

Kayseri’nin soğuk bir kış sabahıydı. Güneş, bulutların arkasına gizlenmişti, ama ben o soğukta, dışarıda, sıcacık bir kahve içmeye karar verdim. Caddede yürürken, kulağımda bir cümle yankılandı: “Akkiz hastalık ne demek?” Bunu bir arkadaşım söyledi. O kadar sıradan bir cümle gibi gelmişti ki, kafamda yankılanmaya başladığında bile ne kadar önemli olacağını henüz bilmiyordum.

Günlüklerime yazmaya başladığım günden beri içimden geçen her şeyi not alırdım. Bugün de yine, kalbimde fırtınalar koparken, bu soruyu unutmamak için hemen yazmaya karar verdim. Akkiz hastalık, Kayseri’nin köylerinde sıkça duyduğum, ama tam olarak ne olduğunu bir türlü anlayamadığım bir şeydi. Duyduğumda içimde bir şeyler hıçkırarak sormaya başlamıştı: “Gerçekten ne demekti bu?”

Bir Kızın Kaybolan Düşleri

O an, aklıma Akkiz adında bir kız geldi. Kayseri’nin taş sokaklarında yürürken, tanımadığım bir çocukla karşılaşmıştım. O kadar masum ve saf bir bakışı vardı ki, benden önce ona gözlerim kaymıştı. Akkiz’i anlatan hikâyeyi dinlediğimde, gözlerimden yaşlar süzüldü. Akkiz, bir zamanlar her şeyin sahibi olan ama sonunda “hastalığa” yenik düşen bir kızdı.

Akkiz hastalık, sadece bir hastalık değildi; ruhu çalan, hayallerini birer birer koparan, geriye hiçbir şey bırakmayan bir hüzün olarak anlatılıyordu. Bu hastalık, her zaman hayatta ne kadar mücadele etse de sonunda seni teslim alan, içini boşaltan bir tür “kayboluş” gibiydi. Gözlerini açtığında her şey normalmiş gibi görünse de, ruhun bir o kadar yorgun ve tükenmiş olurdu. Ve bir gün o kaybolmuş ruhun yavaşça, ama emin adımlarla geri gelmesi mümkün olmazdı.

O zaman fark ettim ki, Akkiz hastalık sadece bir metafor değildi. O, yaşamın kendisiydi. Bazen ne kadar gülersek gülalım, o kaybolan parçayı bulmak mümkün olmayabiliyordu.

Hikayenin Derinliklerine Yolculuk

Günler geçti, Akkiz’in hikâyesini daha çok düşündüm. Kayseri’nin karanlık akşamlarında, sokak lambalarının altında yürürken, her köşe başında Akkiz’i görmek ister oldum. Bazen bir bakışında, bazen bir adımda, onun kaybolan düşlerinin derinliklerine doğru gitmek istedim. Ama hiçbir zaman oraya ulaşamadım.

Bir akşam, yalnız başıma bir kafede otururken, birdenbire içimden bir ses yükseldi. “Sen de kayboldun, farkında değilsin ama…” Bu düşünce beni sarstı. Gerçekten kaybolmuş muyum? Sadece yıllardır sırtımda taşıdığım o büyük yük müydü, yoksa gerçekten o düşlerimi kaybettim mi?

Akkiz hastalık, bana kaybolan bir şeyi, bir ruhu, bir hayali hatırlattı. Belki de bu hastalık, insanın içindeki kaybolmuşluğu keşfetmekti. Yavaşça, acıyla ama bir o kadar da umutla ilerleyen bir hastalıktı. Ve bazen, bir kayboluşu kabul etmek, ona kaybolmuş ruhunu geri getirmekten daha zor oluyordu.

Sonuçta, Neden Kayboluruz?

Akkiz hastalık ne demek? Bana göre, bir kayboluşun, bir eksikliğin adıydı. İçindeki boşlukla yaşamak zorunda kaldığın ama her zaman yeniden bulmaya çalıştığın bir durumdu. O kaybolmuş düşleri, umutları bir araya getirememenin verdiği hüzünle, bazen yüzleşmek gerekiyordu.

Belki de Akkiz, Kayseri’nin soğuk sokaklarında yürüyen her genci anlatıyordu. Hep bir kaybolmuşluk, hep bir eksikliği arayış. Ama her kaybolan parça, bir umutla geri bulunurdu. Akkiz’in hastalığı aslında bu umudu, kaybolmuşlukla gelen acıyı kucaklayarak yeniden bulma yolculuğuydu.

Bunu düşündüm ve bu düşüncenin içimi ısıttığını fark ettim. Belki de kaybolmam gerekiyordu ki, gerçekten neyin değerli olduğunu anlayabilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort megapari-tr.com
Sitemap
https://hiltonbet-giris.com/betexper güvenilir mielexbetgiris.orgsplash